İhanetler kirletmemişken ruhumu,
Hâlâ varken sevilecek birkaç kadın, çocuk, kuş…
Bakabiliyorken gözlerinin derinlerine,
Fark ediliyorken siyahla beyazın suçu,
Bırak da gideyim artık.
Belki anlamadın çarmıhtaki İsâ’yı.
Taş yollardaki kanı, dağın ardındaki dumanı ve o kokuyu.
Bak hasretin günahları örtüyor.
Güneş, niyetinden arta kalanları siliyor gözlerden.
Dokunmasan olmaz mı?
Bırak da gideyim artık.
Bekledim hep, apansız çalınsın kapım.
Saklandım dünyadan elimde kalanlarla,
Sevgi nasıl saklanır bilemeden.
Yürüyorum sallanan tahta köprüde.
Başım dönmektedir ey sevgili!
Bırak da gideyim artık.
Vicdanını boğanlara yalnızlık daha da yakışır.
Görsek de olur görmesek de mutlu sonları,
Bilmiyorken doğru sokakları, yolları.
Bak, gri garda son trenin düdüğü çaldı.
Bırak da gideyim artık.
Önüme bir tabak koyamadan gittin.
Saçların bâkir bûseden yoksundu.
Dizin dizlerime değmedi bile.
Yüreğimde yangın,
Aklımda sorular.
Ruhum kelepçelidir.
Bırak da gideyim artık.
Ne de güçtür kalırken gitmek.
Ne de güçtür sevildiğini zannettmek.
Her yerde sen var,
yine, olmayacak şeyler var.
Bu ihanet senin, bizim, insanlık için:
Bırak da gideyim artık.
Photo by Brianna Santellan on Unsplash